28 Mart 2012 Çarşamba

Bölüm 1: Susmak üzerine

Bölüm 1: Susmak üzerine

Yaşantısının sebeplerine çok kafa yorardı Mario. Saçlarının bu genç yaşında bunca beyaza çalmaya başlamasının verdiği ürküntüden daha coşkuluydu içindeki yaşama sevgisi. Delicesine sever, tutkuyla bağlanır ancak aniden küser ansızın barışırdı.

Dargınlığının yosunlaşmaya yüz tutmuş sebepleri sürekli beynini oyalar, adeta sabrını kemirirdi. O ise her defasında "bu sefer dayanamayacağını" düşünür, düşünler ormanına diktiği her ağaç o esnada daha da köklenirdi. Ağaçlarını sulamayı asla ihmal etmez ancak meyvelerini toplamazdı Mario. Garip bir adamdı. Meyveleri toplamayı bir usulsüzlük belki de bir saygısızlık olarak nitelendirirdi. Emeğinin karşılığı yalnızca ağacın sevgisi olmalıydı, teşekküre ihtiyacı yoktu ve hediye kabul edemezdi. Ona göre her meyve ışıldamalıydı  ağacın sevgiyle büyüyen dallarında ve geri dönmeliydi geldiği yere-toprağa-.

Ne demiştim, garip bir adamdı Mario. Karşılıksız sever, sevgisinin karşılığını alınca ise utanıverirdi. Sevgisinin karşılıksız kaldığı her bir gün ise saçlarına bir ak tel daha düşerdi. Saçlarını sevmezdi Mario, sürekli saçlarını kısa kestirmesinin sebebi de bundandı.

Yağan yağmura alınmış soğuğun buğulandırdığı cama baktı. Geçen 24 sene 2 ay ne getirmişti ona sahiden? Hayalleri, yapmak istedikleri, yapabildikleri ve yapamadıklarının toplamı bir inşaatın tek katı olabilmiş miydi sahi? Yoksa mükemmeliyetçiliğinin getirdiği yapıp bozma yetisi sayesinde geriye düşüşleri miydi onu susturan?

Niye susuyordu sahi? Hayatta en çok kendisini sevdiğini söylerdi ya, en önemlisi kendisiydi ya. Neden başkalarının hislerini bu kadar önemsiyordu o zaman? Neden başkaları yerine onları hissediyor, karşısındakini ondan daha çok düşünüyor; adeta onun benliği oluveriyordu? Egoizmin basamakları yolun çok başında yormuşken onu neden gösterişçi tavrının hesabını buğulu pencereden süzülen yağmur damlasından soruyordu? Nedenleri bu kadar meşgul etmişken zihnini, sebeplerle bu kadar yan yana yatıyorken her gece neden sonuçlarını bulamıyordu sabah koynunda?

Neden gece bardan alıp eve götürdüğü içki şişesinden çıkardığı sonuçlar bir hoşça kal öpücüğü bile vermeden kaçıp gidiyordu güneş odasına doğarken? Yalnızca nedenlerle sevişmekten hoşlanıyordu belli ki. Belki de yalnızca gururuna yediremiyordu mazoşistliğini. Kabullenmenin argo kelimelerini yakıştıramamıştı ya üzerine, sağa sola çekiştirmeleri darlığından sanmıştı.

Kabullenirse bitecek gibiydi. Kabullenirse gidecek gibiydi. Şayet kabullenirse; bunca yıldır herkesten sakladığı en büyük sırrı, toprağın derinliklerine, en sevdiği meyve ağacının tam da meyvelerinin düştüğü yere gizlediği hazinesi yok olacaktı. Onun için yaşamıyor muydu sanki? İtiraf edememek korkaklık değil, olsa olsa yaşamdan kopuşu olurdu.

Bunu göze alabilir miydi? Sorgulamamak işine geliyordu doğrusu. Kapattı gözlerini Mario.

                                                                                       
                                                                                           26/03/2011 Pazartesi


Ps: Başlangıcı yapışım üzerinden oldukça uzun bir zaman geçmiş evet ancak en yakın zamanda güncelleyecek ve devamını getireceğim. Güzel günler dilerim.