12 Temmuz 2011 Salı

Kelimeler sahnesi

Seçtiğimiz kelimeler kim olduğumuzun en güzel ifadeleridir. Ağzından çıkan her sözcük, ister düşünmüş ol ister düşünmemiş, senleşmişçesine rahatlıkla fırlıyorsa ağzından o sözcük artık sensindir. O sözcüğün, o tümcenin ardında durmak gerekir. Aksini inkar ise kendi özünü inkardır belki; senleşmiş bir şeyi, bir parçanı, içselleşmiş ancak yerinden fırlamış bir puzzle parçasını inkar etmektir.

Her sözcük, bulunduğu yerdeki her nüansı ve her anlamı ile düşünülse bile karşı tarafta yarattığı etki, karşı tarafın yapabildiği empati çerçevesinde anlaşılabilir. Sözcükleri tek bir anlama sığdırmak onlara yapılabilecek belki de en büyük haksızlıktır. Bir sözcüğü tek anlamıyla kavramak ve bu kavrayıştan emin olabilmek kadar bencilce ne olabilir? Ve sözcükler bütününü, tümceleri, tüm anlamdırılışları, tüm nüansları, tüm vurguları tüm imâ ve nükteleri ile algılayamamaktan korkmamak... Ve yine bu kadar flu bir kavramlar silsilesi üzerinden "kesin" net bir yargıya ulaşıp asla ulaştığımız kadar keskin olamayacak yeni tümcelerin doğuşuna sebep olmak...

Sahneyi flulaşmış, belirsizleştikçe daha da karışmaya mahkum yeni oyuncu tümcelere bırakıp bir yönetmen edasıyla "kestik!" diyebilmek ise gerçekten büyük bir empati yoksunluğunu gerektirir. Keskin yargıların yoksa şayet, hep flu, hep ortada, hep düşüncesiz(?!) olmaya mahkûm edilebilirsin. Düşüncesiz olmakla yargısız olmayı birbirine karıştıran bireylere düşünce karmaşasının içinden tek bir tümce çekemediğini, çeksen bile empati yoksunu zihinlerde uyanacağı görüntüyü düşündükçe tiksindiğini anlatmaz, onların adlandırması ile düşüncesiz olmayı tercih edersin.

Kendi sahnen kendi tümcelerin ve kendi karmaşan var ise şayet, başka karmaşalara gerek duymazsın. Kesin yargılar oluşturursun, kabul gören, genel-geçer ve her seviyede her düşüncede insanın kafasında aynı temayı oluşturan yargılar. Daha kendi kafandaki temayı algılayamamışken bu görüntüyü onlara anlatmak, düğümü çözmeye uğraşmak ve çözdükçe en güzel sözcükleri özenerek seçmeye çalışmak anlamsız gelir. Anlatmak istediklerin ile anlamlandırılan arasındaki müspet zararı da tazmin edemeyeceğini bilirsin. O yüzden anlamlandırılmaktan da vazgeçer, her geçen saniye kalıplaşırsın. Bu raddede ya kelimelerine yabancılaşırsın ya da kelimelerinleşirsin. Senleşir her kelime. Öylesine senleşir ki, ağzından çıkamazlar. Kıyamazsın. Onların her birine gereken değeri sen bile veremezken başkalarının şablonlarında acımasızca parçalanmalarına, başkalaşmalarına dayanamazsın. Kendi şablonlarını yaratır, kendi kalıplarını çıkarır ve onları sunarsın.

Şablonlara sığabilecek cümleler kurarsın. Onları kendi düşünce sahnenin yakınına yaklaştırmazsın. O karmaşıklıkta o yığında o belirsizlikte, keskinlikleriyle göz yormalarını istemezsin.

Kelimeler sahnen ve sen bilirsiniz yalnızca oyunun oynandığı salonun yerini. Oyun sahnelenirken ve sen salonun dışındayken gözlerini kamaştırsa da seçtiğin sözcüklerin keskinliği... Her tekrarlayışında canını acıtsa da kestiğin şablonların ebatlarının aynılığı...

Ağzından çıkanların senleşmediklerini bilirsin. Sen kesmesen başka kalıplarda başkaca şekillere bürünecek, belki bin parçaya bölünecektir o dokunmaya kıyamadığın sözcükler. İçselleştikçe, kelimelerin de keskinleşir. Gözlerin karanlıktan mahmurlaştıkça o keskinlik uyandırır seni. Keskinliği de seversin sonra. Kelimeler sahneni yalnızca sana bıraktığı için.

Giderek retorikleşirsin.

Yazıdaki yüz çelişkiyi bul.

Sevgilerimle.

14 yorum:

  1. Öncelikle kesinlikle itiraf etmekte yarar var ki hiç bir yazını ilk okuyuşta anlayamadım şu güne kadar. Belki bir çoğu anlamsız geldi gözden geçirdiğimde. İlk başlarda, belki ilk iki üç yazında sadece yorumlamak için göz gezdirdiğim bile oldu yazılarını, anlamsız geldiler gözüme. Ardından cümle cümle, paragraf paragraf anlayıp yorumlamaya çalıştım düşünce tarzını kendi kafamda ve gördüm ki bana ilk bakışta anlamsız gelen kelime yığını aslında oldukça anlamlı, farklı ve eşsiz ki bir cümleyi değil, kelimeyi değil kelimenin ekini bile değiştirdiğimde aklımda, yazıların o eşsiz değerini kaybedecek gibi oluyor. Okumak, okumaktan çok anlayıp senin gibi düşünmeye çalışmak ya da senin duygu ve düşüncelerini anlattığın kişiler gibi düşünmeye çalışmak bir süre sonra çok zevk verdi. Her cümle ile hayata başka bir pencereden bakmayı, hayatı bambaşka yorumlamayı öğrendim yazılarınla. Yazdığın yazılara hak edilen değerin verilmediğini düşünsem de bir iki beğeni ve güzel olmuş gibi yorumlarla yılmadan kendini ifade etmeyi, yazmayı sürdürdüğün için milyonlarca kez teşekkürler canım.

    YanıtlaSil
  2. sen de iyi ki varsın sevgili tek ve biricik yorumcum :)

    YanıtlaSil
  3. İnsanı tanımanın en iyi yolu söylediklerini dinlemek midir o halde?

    YanıtlaSil
  4. İnsanı tanımanın en iyi yolu gözlemlemektir. Gözlerinin içine bakmak, hangi vurgularla o kelimeleri kullandığını farketmek ve aslında hangi mana ile o cümleleri kurduğunun farkına varmaya çalışmak. Yoksa çok basit bir cümleden bile milyarlarca çirkin anlam çıkarabilirsin. Karşındakinin niyetini iyi analiz etmek önemlidir bu noktada. Değil günü gününe, anı anına bile değişir bu hâl. O yüzden genellemeler yanlıştır. Her an her kelimeyi aynı hissederek kullanmayız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. peki sen, sevgili yazar, yapabildiğine inanıyor musun bunu hakkıyla, empatiden bahsetmekten bu kadar keyfalan biri olarak? Bu arada burada en az 2 fark anonim yorumcu var, sevinmelisin:)

      Sil
    2. Yayının tarihine bakarsak en az 3 hatta.

      Sil
  5. O kadar keskin yargılardan korkan bir insanın böyle keskin yorumlar yapması bence yazıdaki göze batan en büyük ironi. aynı zamanda bir insanı ne gözlemleyerek ne de dinleyerek tanıyabilmek mümkün olur, davranışları sözleri sosyal kalıplara bürünmüş bir şekilde çıkar çünkü. yani bir insanı tanımanın yolu tanımak istediğimiz bir insanın yalnızlığından geçer.

    YanıtlaSil
  6. Yasamak icin keskin yargilar kullanmak zorundasin. Ama bu yargilarinin tam anlamiyla dusuncelerini aktardigi anlamina gelmez. Iletisim kurabilmek ya da o dilden anlasabilmek icin kavramsalliga takilmak yerine genel gecer bir dogru sunmak durumundasin. Kelimeler, yalnizca temsil eder temalari asla tam anlamiyla bir aktarim degildir. Kelimeler yetersizdir. Davranislar da oyle. Yalnizlik konusunda haklisin. Ama durumun boyle olmasi kendini kapatman anlamina gelmez. Anlamak istemek vardir, anlasilmak istemek vardir. Karsilikli olur tum bunlar.

    YanıtlaSil
  7. Ayrica empati konusunda da elimden geleni yaptigimi dusunuyorum. Ani anina olamasa da hislerimi kontrol altina aldigimda fazlaca bile yapabiliyorum bazen. Ama ben burada kendimden bagimsiz bir yazi yazdim. Bu yaziaa yazilanlarin bende mevcut oldugu gibi bir iddiam yok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birşeyler üzerine yorum yapmak için önce konuya hakim olmak önemli bana sorarsan. Ama blog senin blogun tabii, bana laf düşmez. Empati karşındakini hissetmekle başlar. Kontrol altına almayıp akışına bırakırsan telepatiye kadar yolu var.

      Sil
  8. Kontrol altina almak en son yapmak istedigim sey aslinda, yalnizca karsimdakini hissetmek icin benim sakin olmam gerekir. Sakin olamadigim durumlarda -neticede hepimiz insaniz hos bunun ardina siginacak degilim- ama ne kadar empati yapilabilir ki? Onun haricinde gecen zamanin ve buyur ettigimiz sakinligin etkisiyle gayet guzel yapilabilir empati. Kendimden yola cikarak yazmak durumunda degilim, gozlem yolu ile de oldukca cikarimda bulunabilirim. Illa yasadiklarimi yazmiyorum ya da kendimden yola cikarak bir seyleri ima etme cabasinda degilim. Gozlemledigim ve olmasi gerekenler bunlar. Oldugum sey degil. O yuzden yazi, yazarin kisiliginden bagimsiz okunmali anlasilabilmesi icin. Objektif bir gozle bakmaya calisilmali. Hos ben de yazar degilim, haklisin.

    YanıtlaSil
  9. Yo, TÜrkÇe karakterleri kullanmaya alIŞIr ve noktalama İŞareti kullanmanIn Önemini kavrarsan, gayet iyi bir yazar olursun, bence. Sen lafın yarısında kaÇmamayı ÖĞrenirsen, ben de kendi kIsItlI bilgim dahilinde empatiyle ilgili birkaÇ ipucu vermeye ÇalIŞIrIm sana. Ve telepatiye kadar yolu var dediĞimde bana inan. Tabii koca İstanbul'da sizi bulabilirsem, bana iyi Şanslar; size iyi yazmalar.

    YanıtlaSil
  10. Teşekkür ederim, telefonda Türkçe karakter olmayınca ancak bu kadar olabiliyor. Lafın yarısında kaçtığımı da sanmıyorum, gayet buradayım. Ve teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  11. Daha önce kaçmışlığın var gibi geldi bana, yanılıyor da olabilirim. Şahsen hiç tasvip etmediğim bir genç kadın taktiğidir. Yorumların uzunluğu yorumlanan yazının uzunluğunu geçtiğinde susma vakti gelmiş demektir. Sustum.

    YanıtlaSil