25 Ocak 2011 Salı

Şarap ve Menekşe

Dik bir yokuşun yuvarlanışları, bulutlu bir semanın arasından süzülen sızıyı andırırken
Siyah bir ilgi, devinimsiz bir sorgu oluverir bazen.
Sıcak şarabın kadehten süzülmesi gibi
Damlaması usul usul akça örtüye
Ve seyrelmesi damağında tarçının
Tortullaşması, sinmesi dişlerine.

Sen hiç sırça bir kin gördün mü
Ya da ödenmemiş bir öfke?
Dingin bir öngörü kadar suskun olur her biri.
Bilirsin.
Ya da bilmezsin, bilinmez.

Bir sarmaşığın duvara yerleşmesi yavaşlığında
Ve bir ceylanın suda aslanın yansımasını görmesi şeffaflığında
Tuz kokan bir mahalde salınan bir tavşan kararsızlığında
Kızgın kumların çekincesini kadehten süzülen şarabı dudaklarında gezdirmesinde bulduğu gibi.
Sezgisel sanrıları ciğerlerinden boşalttığında
Fısıltılar ful yapraklarını rüzgara kattığında
son bulacakmış
gibi.

Beyhude baharların sisli güneşinde açan bir gelincik
Denizi hiç görmemesine rağmen onunla rekabet edebileceğini sanan bir menekşe
gibi
En az onun kadar bi çare
ve eşsiz.

22 Ocak 2011 Cumartesi

Bin dokuz yüz seksen birdeyiz.

"her şey o kadar dokunaklı ki
Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen
dağınık, renksiz bir mozayık gibiysem
üstelik yalnızsam bir de -telefonda kuş sesleri-
aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı
bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar."



Edip Cansever

16 Ocak 2011 Pazar

İklimsel korkaklık.

Uzak çok uzak bir iklimde
Uzun pek uzun yollar yaşardı
Sıcak çok sıcak bir sezişte
Islak pek ıslak aşklar harcanırdı.
Yeni çok yeni bir bahar melteminde
Yavaş pek yavaş sızılar salınırdı.
Ayrı çok ayrı bir serzenişte
Hafif pek hafif aldanışlar arınırdı.
Eksik çok eksik bir köşede
Korkak pek korkak aryalar uğuldardı.

Güçlü çok güçlü bir kıvranışta
Durgun pek durgun saniyeler susardı
Farklı çok farklı bir aldanışta
Sessiz pek sessiz düşüşler arzulanırdı.
Eski çok eski bir akşamda
Hızlı pek hızlı yanılmalar yankılanırdı.

Dinleyiniz: Yann Tiersen - Summer 78
http://www.youtube.com/watch?v=nfwWKCRth_A

2 Ocak 2011 Pazar

Tanısız düşler.

Düş kırıklıklarıyla olasılıklı mutluluklarının permütasyonunu hesaplarken geçen zamanına üzülmek, ihmalli heyecanlarını ipotek altına almak olmalıydı olsa olsa.

Dünya duruyor. Şarkılar dönüyor.

Yavaş ve usulca, aşikâr ancak sakar bir tavrı üzerinden düşürüp eğilmek kadar bezdirici belki.

Dünya duruyor. Şarkılar hızlanıyor.

Suçu bir mum ateşi kadar el yakan tek sanrı tek acı, yaklaştıkça acıtan.

İçten dışa dayanımsız dargınlıkları daldırmak dalgınlıklara.
Dıştan içe sarmalamak devinimleri ve erinimleri.
Sonrasız sanrıları sarsmak saygısızca ancak salıvermek kaygısızca. Sahici mi? Sanmıyorum.

Derya gibi bir devaydı solunda taşıdığı. Cebi delik sandı, arkasına baktı. Gökte çok aramıştı , zira cebindekiler yerde olmalıydı.Yere saçılmış, yelle açılmış olmalıydı.
Hayır tam da boğazının orta yerinde oturuyordu. Saklanmış olmalıydı bir an için; ancak nasıl da...

Bir an için gitti sanmıştı.
Bıraktı, kaçtı...
Düştü, kırıldı...
Durmadı, gitti...
Sanmıştı.

Gidince mutlu olacağını ummuştu hep, cebinden onla birlikte tüm hayal kırıklıkları da saçılır her yere ve o da fark etmez sanmıştı. Ancak olsa olsa mutluluğunu almış olmalıydı giderken. Yalnız mutluluğunu değil, mutsuzluğunu da... Hislerini de götürmüş olmalıydı.

Şimdi dimdik sarılı bir diz
Bantsız ama kapalı bir iz
Sarı, sapsarı bir his...
Kaldı geriye.

Tercihsiz düşlerini düşünlerinden düşürmek için ümitsizce itti imtiyazlarını.
Terminolojiden çekip aldı timsallerini.
Temizledi ilmek ilmek esinlerini
Ve aslında tanımadığı tanıdık eşgalleri.
Attı kafasından telkinleri.
Ve tekli sesleri...
Tanısız düşleri...
Sayısız geçişleri...
Sonrasız seçişleri.