16 Aralık 2010 Perşembe

Sarı kar.

Hafif ayrıksı uçuk sarsıntılı bir havanın akabinde gelişen olayları anımsamaya çalışmak için uğraştı. Sonsuzun kelime anlayışını sorgularken aslında sonuna geldiğini farketmesi ise yüzündeki anlamsız gülümsemenin varlığını ayrımsamasıyla rastlaştı. Düşündüğü, planladığı gibi gitmeyen gidişatları ansızın tasarım çekmecesinden çekip buruşturmayı da pek severdi. Bir üst çekmecesinde ise daha önce hiç yerle buluşmamış kar tanesi beyazlığında kağıtlar bulunurdu. Sevmezdi hiç beyaz kağıtları aslında ama her buruşturup attığı sonrasız tasarıdan sonra tasarlama isteğini perçinleyeceğini bilircesine inanarak çekerdi her birini. Beyaz kağıtları eritemezdi, beyaz kağıtları buruşturamazdı, eli gitmezdi.

Sarı kağıtları daha çok severdi beyazlara nazaran, sarı kağıtlar beyaz kağıtların ve tasarıların durduğu çekmecelerin altındaki çekmecede dururdu. Kendince başarısız addettiği ve buruşturamadığı beyaz kağıtların üzerini saman kokan kağıtlarla kapatırdı. Sarı kağıtlar nötrlenmeyi beklemezlerdi hiç, bembeyaz olmamalarının verdiği içtenlikle kalemi daha güvenilir bir şevkle buluşurdu kağıtla. Sarı kağıtları daha bir benimserdi, belki daha kolay buruşturabileceğini bilirdi, yahut sarılığı ona kaybettiği bilinmez zamansızlıklarını hatırlatırdı.

Sarı kağıtlar oydu, sarı kağıtlar onun
Sarı kağıtlar samandı, sarı kağıtlar alev.
Sarı kağıtlar saman aleviydi, sarı kağıtlar sarı
Sarı bir saman aleviydi, sarı kağıtlar sarı.

En alevli sarılarını beyaz kağıda yazıp sarıyla örtmeyi gelenek haline getirmişti. Sarıyı sarıyla örtmez, her buruşturduğu sarı kağıt ona kendi sarılığında peydahlanmış bir duraksamayı anımsatırdı.

Bir gün, tüm tasarımlarını masanın üzerine çıkaracağı tuttu aniden. Sezinlercesine yaşanacaklarını iç çekti bir dil sürçmesi tereddütüyle. Tereddütün alnındaki teri silmek tersine geldiğinden tersledi kafasında oluşturduğu tezleri ve teşebbüse geçti. Parmaklarında parlamaya başlayan sabırsızlıklarını saydığı sayılar, sayamadıkları kadar çok muydu acaba? Ya da sözü edilmeyen etkileşimlerin etik olmayan etkileri kadar etkileyici miydi unutuşları? Önemi yokmuş gibi görünen özümseyişlerin özü özgülenmişse sahiden bir yerlere önemsizliğin özeli sevilebilirdi de bazen.

Tek eliyle masanın üzerinde ne varsa tüm komşuları rahatsız edercesine bir göz karartısı eşliğinde aşağı göndermenin yarattığı zevkin, hayalini kurduğu kadar tatmin edici olmayışı duraksatabilirdi onu ancak.

Önce beyaz kağıtları çıkardı çekmeceden özenle. Yeryüzüyle buluşma heyecanı içerisinde tek bir kar tanesi hafifliğinde ve eriyişinin anlığını yakalayabilmek adına daha bir soluksuzdu. Sonra tasarımlarını çıkardı, asla sonunu getiremediği tasarımlarını... Parmakları gezindi masanın hafif pürüzlü tahta yüzeyi üzerinde, beyazla masanın kahverengisinin kontrasını sevmezdi hiç. Sarı kağıtlar tasarılarının üzerini örtebilir miydi sahiden hiç bilemezdi. Merakının meramını görmek için el çabukluğuyla açtı çekmeceyi ve topladı bir yana dağılmış sarı kağıtları. Sarı kağıtlar inceydi, alevdi. Beyaz karı da en güzel sarının saman alevi eritirdi.

Aniden çıkan rüzgarın tipiyle tüm kağıtları bir yana savurması o an en son aklına gelebilecek şey olmalıydı. Elindeki son sarı kağıdın gözleri önünde uçması karşısında ise bir refleks hareketi bile gösterememişti oysa. Pişman değildi, olamazdı zaten. Çünkü pencere açık olmasaydı nefes alamazdı, pencere açık olmasaydı dışarıyı göremezdi. Hava sıcakken aralayıp tüm pencereleri soğutamazdı ısınmışlığını, hava soğukken daralıp kapatamazdı sıkıntılarını.

Sarı kağıtların aparmanın 7. katından aşağı süzülmesini izlemek ayrı bir haz olmuştu onun için. Beyaz karlardan naif, sarımtrak yapraklardan hafif bir sızı çöreklendi içinde bir yerlere. Sızlamaya başlaması "-sız"laştırdığı ana denk geldi.

Sarımsı sızılarını beyaz yapraklara sakladı. Beyazlığını saman alevine attı. Karların içindeki alev yerini ince bir dumana bıraktı.

Kar kayboldu, alev yok oldu. Beyaz kirlendi, sarının isiyle kirlendi. Sarı yandı, karlara aktı.

2 yorum:

  1. Eylül Ecem Durak’tan okurken kendinizi olayın merkezinde hissettiğiniz, son cümlesine kadar yazı ile başlığı arasındaki ilişkiyi çözmeye çalıştığınız, betimlemeleriyle, sözcük ve fikir mecazlarıyla süslenmiş muhteşem bir yazı daha..

    Eylülcüm, canım, gerçekten tebrik ediyorum, her geçen gün daha da güçlenen kaleminle çok beğenilen yazılar yazmayı sürdürüyorsun. Kendine özgü ve içten anlatımınla beni etkilemeyi başardığını zaten belirtmiştim. Her yazından sonra yazıda yansıttığın duyguyu seninle bağdaştırmaya çalışmakta başarısız olduğum için sarı kar muhabbetine girmeyeceğim. : ) Sadece yazılarını severek okuyorum ve yazılarının devamını merakla bekliyorum canım, özledim : (

    YanıtlaSil
  2. ben de çok özledim Onur'cum. ayrıca çok teşekkür ederim-yeniden-, senin desteğinle başladım buraya yazmaya biliyorsun. ama her yorumunla daha mutlu oluyorum. seviliyorsun, her zaman.

    YanıtlaSil