1 Şubat 2011 Salı

Seni hiç sessiz bıraktılar mı?

Sorgusuz sualsiz nicedir susuşların. Seni hiç sessiz bıraktılar mı?

Çaldılar mı umutlarını, aldılar mı yarınlarını? Söyle lütfen. Yoksa farkındalığını unutalı çok mu olmuştu?

Düşlerinin üzerine yumurta kırıp omlet yaptılar mı? Çevirdiler mi seni de kızgın tavada önlü arkalı?

Söylediklerin söylemediklerin oluverdi mi hiç? İnfazsız yargı derken ecelli temyizi yaşadın mı?

Kaçışlarını, unutuşlarını, uyutuluşlarını... İzlediler mi? Yetinmekle mi kalmışlardı yoksa?

Tanımadıklarının verdiği şekeri yeme sakın diye tembihlerken çikolatayı siyanüre banıp da mı verdiler? Ya da "aman oku yavrum" derken çekip aldılar mı sorgulayışlarını elinden? Her cevapsız çağrıda umursamazlığına sitem edip kendini bulamayınca sustular mı?

İşlediler mi ilmek ilmek esinlerini, her kurgunu arşınlayıp sonu bitmiş ortası yek bir romanı tutuşturdular mı eline? Sonu belli romanın karakteri yok yalnızca, "romanın o bölümünü de sen dolduracaksın, senin misyonun bu işte hayatta".

Roman yazmaya çalışırken aslında şiir yazmak istediğini fark ettin mi hiç? Ya da bu konuda yeteneksiz olduğunu kabul edip köşene çekilince alabildin mi eline başka bir yazarın denemesini? İlham meleklerinin vefasızlığına sitem edip bıraktın mı yoksa kitabını kitaplığının ücra bir yanına? Şöyle sorayım, aslında kitaplıkta yer işgal etmekten başka bir işe yaradı mı o yarım kalan kitap?

Her bölümde katlanarak artması gerekirken heyecanın ve sen ucuz bir aşk romanı okuduğun sanrısını taşırken -sonu belli ya olsa olsa aşk romanı olmalı okuduğun- okuduğunun aslında gerilim romanı olduğunun ayırdına vardın mı peki? Hem de bol çekişmeli, pek stresli hep sesli bir gerilim.

Romanın bölümlerinin karıştığını ortasından çıkaranlar zeki addederlerken kendilerini sen filmin sonunda perdeye bakakalan seyirci oldun mu?

Filmin sonunu anlamayınca yanındakine sormaktan çekinip kafasını günlerce "o" sonla meşgul edenlerden miydin yoksa? Ya da olsa olsa anlamayışlarını niteliksiz addettiği yönetmene mal edip, onu bel altı vurmakla suçlayanlardan olmalısın.

Biri tutup açsa romanımızı ve ortasından rastgele bir soru sorsa, onu ilgisizlikle öteleyeceğimiz günler uzak değil. Elimizden alınan sorgulardan mahrum bir biz varız ya. Bir biz anlaşılamadık, bir biz sonuçsuz bırakıldık zaten.

Sonucu bulunmuş problemlerin gidiş yolunu hiç merak etmedik ki. Ezberci zihniyete veriştirip anlamaya çalışmaktansa ezberi yeğledik hep. Zira verileni alıp isteneni tanımazdan gelmek en vazgeçilmez ritüelimiz oluvermemiş miydi. İstenen kimdir, nedir ne yer ne içer... Verilenle aralarındaki ilişki neden bizi ilgilendirsin ki ama, doğru. Gereksiz.

Bilmiyorum.

Anlamıyorum.

Dahası artık anlamak istemiyorum.

2 yorum:

  1. Nedendir bu eşitsizlik, nasıl dökülüyor ki bu hayatı kendince anlatan muhteşem kelimeler o muhteşem varlığın dudaklarından... Zira benzerini bulmak imkansız bu çevrede, bu zat kimdir, nedir ne yer ne içer... Bu yapıtlar ona bahşedilen özel bir yeteneğin ürünü mü yoksa ona verilen güç apayrı bir şey mi? Verilenle aralarındaki ilişki neden bizi ilgilendirsin ki ama, doğru. Gereksiz.

    Bilmiyorum.

    Anlamıyorum.

    Dahası artık anlamak istemiyorum.

    Tek bildiğim, tek düşündüğüm senin muhteşem yazılarını okumaya devam etmek istemem :) Canımsın kardeşim, durma, yazmayı sürdür...

    YanıtlaSil
  2. Sürdüreceğim. Sen böyle yorumlamaya devam ettikçe yazma şevkim katlanarak çoğalıyor zira. Seni çok seviyorum kardeşim. İyi ki varsın:)

    YanıtlaSil