16 Ekim 2011 Pazar

Mavi Ekim

En az ıssız ve cesur bir bankın varlığını aniden fark etmek kadar ansızın oluşmuştu hissiyatı. Ve sonrası o bankın ıslak olduğunu ayrımsaması kadar hayal kırıklığıydı en az. Yorucu bir gelecekten gelmişçesine soluklanacaktı yalnızca ama yağan yağmurun kendisini giderek daha da hissettirmesi canını sıkmaya başlamıştı. Etrafına bakındı, durağan bir kimse yoktu ancak bu ufak hareketlenme bile sinirini bozmaya yetiyordu. Durgunluğun içinde kaybolabileceği başka neresi olabilirdi ki? Düşündü ancak pek bildiği bir yer yoktu. Kafasındaki kalabalık ile şehrin yoruculuğunu karşılaştırdığından değil, ama yine de sakin bir gidişata ihtiyacı olduğu kesindi.

Derin bir nefes çekti ciğerlerine ve düşünmeyi bıraktı, yalnızca orada öylece durmak bile onu rahatlatabilirdi aslında. Yukarıdan bir dal düştü aşağıya ve yaprakların yanında kendisine hışımla yer açtı. Yaprakların yanında olmak için böylesi baskın olmaya gerek yok diye düşündü adam ancak sonrasında bir dal ile bir yaprağın ağırlığını karşılaştırmayı düşünemediği için kendisine kızdı.

Kuşlar ötüyordu tepelerde ve hâlâ oturacak bir yer bulamamıştı adam. Yağmur yağıyordu, banklar ıslaktı ve çok nadir de olsa insanlar geçmeye devam ediyordu. Daha iyi bir seçeneğinin olup olmadığını düşünmeden çöküverdi oraya öylece. Yürüyecek mecali dahi yoktu; ıslaklık-ıslanmak, Ekim ve geçmişi umrunda değildi.


Adam gözlerini dikiverdi yüksek ağaç kümelerine. Gökyüzünü görmek zordu elbet, ancak o gün buna ne ağaçlar ne kasvet ne de Ekim izin veriyordu. Bir kuş uçtu ansızın yukarıdan ve tam yanıbaşına geliverdi. Umursamadı adam. Kafasını çevirince kuşun gideceğinin ayırdındaydı o yüzden hiç çevirmedi kafasını. Bir çift geçti gözlerinin önünden ve gözleri anlaşmışçasına siyah paltosunun üzerinden geçerek gözlerine kayıverdi adamın. Adam gözlerini çekme ihtiyacını hissetmedi. O anda orası öylesine onundu ki, sanki davetsiz misafirlermişçesine salıverdi memnuniyetsizliğini çiftin üzerine.

Kafasını yeniden yukarı kaldırdı. Ne bir yaprak düşüyor, ne bir bulut görünüyordu. Gökyüzünün renginden de anladığı kadarıyla akşam olmak üzereydi ve o bank giderek onunlaşıyordu. Düşünmek için geldiği bu kasvetli, bu hüzünlü, bu huzurlu yerde düşünmekten kaçıyordu. Yağmur damlaları çürümüş yaprakların üzerinde çıtırdıyordu, uzaktan kargaların sesi bir ıslığı andırıyordu ve adam yalnızlığını banka teslim etmeye uğraşıyordu.

Bankı incelemeye koyuldu sonrasında, pek çok isim, kalp ve tarih kazınmıştı eskimiş ve çürümeye yüz tutmuş banka. 'Bir zamanlar ağaçken ne güzeldin kim bilir.' diye düşündü adam. Bankta gezindi soğuktan pembeleşmiş parmakları yavaşça ancak duruverdiler ansızın. Tek bir harf vardı siyahlaşmış tahta yüzeyin üzerinde, tek bir kalem darbesi belki. Ellerini aniden çekiverdi adam tahtanın üzerinden.

Kollarını kavuşturdu adam ve karşısındaki ağacı incelemeye koyuldu. En az bir asırlıktı ağaç, kim bilir ne çok yağmur damlasını kabul etmişti bünyesine şu ana değin. Gözlerinden bir damla süzüldü adamın ve yüzüne düşen yağmur damlalarıyla birleşti. Tahtaya inceden bir alay ve derin bir hüzünle baktı adam. Böyle olacağını hiç tahmin etmemişti. Gökyüzü parlament mavisiydi, düş kırıklıkları gökyüzünü karartıyordu ve akşam iyiden iyiye çökerken şehrin üzerine adam her adımında kendisinden kaçamayışına hüzünleniyordu. Oraya bir daha gitmeyeceğine dair verdiği sözlerin sayısı belki o asırlık ağacın ömrü kadardı. Parmaklarıyla gözlerini sildi adam ve parmaklarına baktı. Karşıdan gelen insan kalabalığına gülümsedi ve yağmur giderek arttırırken şiddetini adamın zihni mavileşti. Üzerindeki siyah paltosu ve adam Ekimleşti.

Dinleyiniz: http://www.youtube.com/watch?v=3frTqo_XZg4

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder