10 Ekim 2010 Pazar

Güneşin Yeşilliği

İçinde boğulacakmışım kadar büyük , atlasam pamuksu bir yüzeye düşücekmişim hissiyatını yaratan naif mavilik... Uçsuz bucaksız , altın ışıltıları eşliğinde gözlerimi alan güneşi içine alabilecek kadar büyük hem de. Kokusu burnuma geliyor çimenlerin , ıslak ve öz olduğunu farkediyorum yeşilin. Beni çekiyor gökyüzü , beni çekiyor bulutlar , zıplayarak birinden diğerine atlayabileceğimin sözünü verircesine.

Uzatsam elimi tutabilecek kadar yakın ; ama o uzak kalmayı tercih ediyor. Bunu bildiğim içindir ki uzatmıyorum elimi maviliğe , yeşile dokunuyorum çimenlerde geziniyor ellerim. Derken hayallerim geliyor aklıma , uçağa benzettiğim bir bulut geçiyor önümden ve diğer bulutun pürüzsüz pistine iniş yapıyor. Bir diğer bulut -sakallı Noel Baba'nın ren geyikleriymişçesine- dünyanın dönüş hızıyla paralel batıya yol almakta.

"Beni de al!" diyorum.

"Beni de al!". Ama duymuyor beni.

Hafif bir esinti geziniyor tenimde , göz kapaklarım kapanıyor ve izin veriyorum görüntünün zihnimde yer etmesine. 13 sene öncesini hatırlıyorum , 3 sene öncesini... 43 yaşında olduğumu ve hala bulutlara baktığımı görür gibiyim... Ellerimin hala yeşilde gezindiğini , güneşin hala beni baştan çıkarıp maviden vazgeçirebildiğini... Ellerimi uzattığımda bulutların ellerimi tutmadığını , havada kalan nemli ellerimdeki su damlacıklarının yüzüme damladığını... Görür gibiyim...

Gözlerimi kapasam , mavilikteki bir uçak geçse zihnimden... Noel Baba gelse çat kapı , şömineden çıkarsa beni... Açsa perdelerimi , karanlık odama mavi bir ışık dolsa... İçime dolsa mavi , yeşili akıtsa gözlerimden...

Çok mu mavi olurdu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder