17 Kasım 2010 Çarşamba

Kız kulesi.

Bir martının kanat çırpışı kadar yaşama isteğimiz var aslında, en güçlü geçinenimiz bile bir noktadan sonra kendisini rüzgarın kollarına bırakıyor. Hayat bu mudur aslen yoksa biz mi gücümüzün tamamını tüketmek istemeyiz?

Hep bir yastık altı sabrı bırakır mıyız kendimize? Aptallık mı sayarız gücümüzü sonuna kadar tüketmeyi?

Bir martı ki kuvvetli bacaklarıyla zarif bedenini tek bir hamlede yer çekimine karşı üstün kılıyor. Bir martı ki karşı geldiği şey onu güçlendiriyor; ancak yerle buluştukça yorgun bedeni dinlenebiliyor. Olmak istediği yer gökyüzü belki ama sonsuza dek orada olamayacağının derin hüznünü kabullenmiş sanki doğuştan.

Durmalı , dinlenmeli ve nefes almalı eğer gökyüzüne karışmak, aidiyetini içinde hissetmek istiyorsa. Sonra karşı gelebilir yeryüzüne, usulca süzülebilir bulutların arasından ve razı gelebilir soğuk rüzgarlara. Gökyüzünde iken kanat çırpmayı bırakıp soğuk rüzgara kendini koyvermek onun için ayrı bir çıkmaz yaşadığı derin hazzın arasında.

Her şeye rağmen güneş de varsa , kız kulesinin üzerinde uçan martı kadar mutlusu var mıdır?

2 yorum:

  1. Son iki haftadır Google'da son dakikada yazı yayımlayan blogları ziyaret ediyorum, güzel birşeyler var mı diye.
    Keşke bu eylemime bugün başlasaydım zira hoş bir yazı olmuş =/
    Hele şu tümce;

    '' Olmak istediği yer gökyüzü belki ama sonsuza dek orada olamayacağının derin hüznünü kabullenmiş sanki doğuştan.''

    YanıtlaSil