Hafif alaycı , üzerinde sakil duran güveni ile egolarını savurdu yüzümüze. Severdim onu az çok , "yollarımız ayrılsa da gönüllerimiz birdir hep" diye bahsedebildiği az sayıdaki özel insanlardan olduğumu söylerdi. Yanında olanların hep ayrıcalıklı , özellikli olduğundan söz eder insanların "özel" olup olmadığını kendisini anlayabilme durumlarına göre derecelendirirdi. Puan eşiği de pek düşüktü , hafiften boyna meyleden bir çene ve "tabi , bence de!" nidalarını yeterli görürdü. Hep anlaşılmak isterdi , insanların onu anlayamadığından yakınır "kahrolası komplike bir marjinal" olduğunu söylerdi. Biz ise burukça gülümserdik , gözlerimiz devrilmesin diye destek olması için birbirimizin gözlerine dayanırdık. Ama her şeye rağmen severdik onu , yaşamındaki tüm terslikleri kendi karakterine ve anlaşılmazlığına bağlaması gülümsenesi bir ilkokul saflığı kokardı çünkü. Kendi mükemmelliği ile o kadar meşgul idi ki en karmaşık denklemlerin çözümü bile x'in kendisi çıkardı , o x'ti çünkü.
Ona hiç x=x bir sonuç değil sağlamadır demedim , diyemedim.
Ona hiç x=x bir sonuç değil sağlamadır demedim , diyemedim.
"Çünkü beni anlamıyorsun!" dedi bana bir gün.
"Değiştin sen , beni anlamak istemiyorsun. Umursamıyorsun!" dedi. Ona aslında iki taraflıymış gibi yürüyen ama yalnızca tek tarafın elindeki pamuk ipliğine bağlı ilişkimizden söz etmedim. Onu onaylamadım bu sefer , taşmak üzere olan gözlerinden alıp boş gözlerime doldurmadım. Artık buram buram tebeşir ve tahta sıra kokan saflığına katlanamadım , çok sinir bozucuydu bu sefer. İçimdeki Don Kişot'a dur deyip onu sarsma isteğimi dizginledim ve gülümsedim.
"Artık seni anlamak istemiyorum." dedim. Sadece öylece baktı boş boş , yüzünün 10 sene sonraki ifadesi ile bu hali arasında bir kaç kırışıklık dışında hiç bir fark olmayacağını düşündüm.
"Hem unutma, seni senden başka kimse anlayamaz." diye ekledim.Hayat garip deja-vulardan ibaretti gerçekten de. Bugün bana , yarın sana.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder