9 Ağustos 2010 Pazartesi

Dear Sam

Sevgili Sam ,

Her şey gibi mektubuma başlangıcım da alışılmış olsun istedim. Alışılmış saf olmayan mutluluklar , alışılmış plastik kokan hüzünler ve alışılmış ağlak özlemler geçirdik seninle. Her şeyin alışılmış olması bile alışılmış dışıydı belki , bilemiyorum.

Sam , çok alıştım ben seni doğrudan görmeye. Gözlerimi kapatınca suretini , zihnimi açınca içini görmeye. Hep bir eksik vardı derdim ya , bir eksik ki bir elmanın iki parçası , biri çürük diğeri parlak ve pürüzsüz. Hangimiz parlak ve pürüzsüzdük , hangimiz çürüktü kurtlanmaya yüz tutmuştu gerçekten bilmiyorum.

Bir mumun erimesi misali yavaşça damlayarak süzülürken üzerinden zaman , sen farketmedin aslında mumun söndüğünü. Mum hep aynı coşkuyla yanacak sandın , mum hep daha çok yakacaktı elini.

Ah Sam , seni farklı severdim ben. Tutkudan arınmış ama naif gözlerinin yaydığı güveni özledim. Sen ki bir dostun olabileceği en alışılmış güvendin. En kelepçeli ve kör teslim olunandın. Ben sana kör teslim olurdum ; ama sen hep bir gözünü açık tutardın. Gözünü açık tuttuğunu bilirdim , mendilin altından gülerdim ama sen görmezdin. O baloncuk kokan gülüşünü özledim Sam.

Yollar girdi aramıza Sam. Yollar ki ne kadar uzun , ne kadar tükenmez olursa olsun iki dostu ayıramayacak bir mum kalıntısıdır yanmayan.

Yakardık Sam , yakardık ve biterdi. Yollar ki en masumu en dokunulmamışıdır ama yolun ucundakiler öyle mi? Ben gittim ve sen kaldın.

Geleceğim dedim , "sen ayrısın!" dedim , değişme dedim.

"Değişme Sam!" dedim. Değişme.

Ama ben değiştim.

Döndüm Sam. Döndüm ama aramıza giren yollar değildi yalnızca , aramıza artık hayatlar girmişti. Fırından yeni çıkmış taze ve dokunulmamış , iştah açıcı hayatlar. Senin hayatına müdahale edemem ben Sam. Eskisi gibi olalım diyemem. Çünkü sen evet desen ben olamam , korkarım biliyorum. Mum kalıntılarından korkarım , iştahımı bastıramamaktan belki de...

Başkalarını sana tercih ederim diye korkarım. Lütfen yapma Sam. Lütfen "hep eskisi gibi olalım" deme. Olamayız çünkü.

Kendine iyi bak demeyeceğim , bakmazsın biliyorum. Seninle büyüdük biz. Ama hayatın kalıplarını basmaya başladığı şu süre zarfında kalıbın altında şekillenmeden duramam. Durmakta istemem zaten. Kim şekilsiz bir kurabiye olmak ister ki değil mi? Hem de mum ışığında gölgesi daha da büyümüş şekilsiz bir kurabiye... Ben cesaret edemedim , edemem de zaten , bilirsin.

Sen bir dostun olabileceği en iyi şeydin Sam. Sen her şeydin. Koşulsuz sevgiyi ayak bağı olarak görmeye başlayan biriyle yapamazsın artık sen.

Hoşçakal Sam.

2 yorum:

  1. Başlangıç yazında da bu yazında da değişimin üzerinde bıraktığı etkilere değinmişsin. Zamanın getirdikleri farklılıklar, dostluklar, arkadaşlıklar. "Aşklar geçici dostluklarsa kalıcıdır" mantığına yönelmiş, güzel yazmışsın. Okumaya devam edeceğim, bekliyorum yazıları.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim aslında aşkla dostluğu karşılaştırmadım orada müziğin akışında bir kurgu iken kendimden bir şeyler katmak istedim sonuç bu oldu.Ama değişim hayatımızın her alanındayken değişimin üzerinde durmamak olanaksız benim için , "Ben değiştim!" olayı değil aslında.

    YanıtlaSil